24 Nisan 2024
  • Erzurum16°C
  • İstanbul23°C
  • Ankara27°C

ÜÇ KÖTÜ, BİR İYİ…

Cahit Okçu

06 Ağustos 2018 Pazartesi 17:37

Sırt üstü yatanın yaşı şakaklarından akar.

 Denizler gibi…

 

Öyle bir alem var ki, oluk oluk yalan akar.

Genizler gibi…

 

Şapka takan kral, atkı takan selvi ağacı…

 

Tahammül kahve telvesi, tahammül serçe patisine saplanmış diken…

 

Neşenin hüzne tahammülü kadar hüznün neşeye yok…

Ot sayarak yayla hesapladığımız yıllar. Bu ne garip benzerlik; gözyaşı şişesi yürek, fikraya kelime olmak için yarışan dil... Alın çizgileri raf raf tabut dolu, dikenli teller arasına sıkıştırılmış bir kader, nefesimizi sayan öksürük kuşları…

Yokuşlarda zirveye eğilmeden nasıl yürünür unuttuk… O yüzden elifin başı döner… Saltanat kayığının küreği gibi batıp çıkanda akıl mı kalır?.. Tarife memur cümleler ne hançere ne kaleme benzemekte.

Yahudinin haşlanacak nohutlarını taşır bu kayıklar… Hani var ya; uzun iş, anlatmaya değmez…  Zora kalınca yemin edenler cümlesinden… Şükrün bir türü yeminin mucizesi..

Kapı tokmakları koldan ağır. Yangın komşuda, yanık bizim evde… Şamata…

Kimin yüreği bir kilo eder, angarya…

Kiraladığı yürekten kovulan şarkı çok. Doldurduğu fincanda boğulan hatır…

Özet geçiyorum…

Baş firarda, taş ihbarda…

Korkuyorsan öksür…

Mürekkep bulamazsan, tükür...

Çok dedim... Mutluluğu tarif ederken mutsuz kalanlar çok…  Mutluluk özgürlüktür diye kirlenen kedi, sokakta kalanı yağmur temizler…

Her doğru zıttıyla kaim… Ancak, ya doğru ya yanlış, birisinden biri hep yasaklı… Kıyı denize, yeşil bahara yasak…

Yalanı talan etmiş doğrularla yaşıyoruz. Sen yine de ki; şikayet acizliktir, tespit özgürlük… Ben ne diyeyim?...

Takkesi kendinden önce akanın, eyvah kılavuzum akıyor diye eyvahlanması diyelim…

Aslında tarifi ne yalanlarda var ne hakikatte olan yüzyıl... Belki en uzun yüzyıl.. Benki en kısa insanların yüzyılı… Yıldızı tuvalda seven, serveti çuvalda… Yalanlar yalan gibi değil, hakikatler hakikat gibi… Yalanında bir hakikati var… Hakikatin yalana borcu bitmedi gitti… Bir türlü sadeleşemeyen bir hesap bu, kömürleştirdiklerini tebeşir olarak kullanan, sek sek kutuları çizen, tazıyı kafeste, kanaryayı avda kullanan bir deli tarih..

Pazarın ana hammedesi ruh.

Kuyudan su çekerken kuyuya düşürülen şey..

 Ne yapalım yani!..

Gönlümüzü demir eyleyelim. Sümmani atanın dediği şekliyle:

 

‘’Çekme şu dünyanın endişesini

   Demir eyle gönlün dört köşesini…’’

Ben mezarlık olayım, sen selvi ağacı..

Aşkı çağıralım… Haraç mezat, ne ister, kaça satar şu dergahtaki market!..

Zeybek zeynebi soruyor…

Anlını saklayan efendiler en geride.. En öndekiler fayton atları gibi.

Hala kötüyü kötülüyoruz. Papağan boyayan ressamlardan biride benim sanırım...

Etrafta kendimizden başka kötü yok belki(!!) Şeytan korkusundan seccade altına saklanmış… İnsanlar gündüz hicri gece miladi.

Kötüyü tanıdığımız kadar iyiyi öğrenemedik. Hala kötülüyoruz. Hala horoz ibibiğine hatun küpesi takmakta… Hala kötülüyoruz… Hala kötü orada…

 Kötüyü kerrat cetveli gibi ezberledik. Bülbülün yumurtası devi doyurmadı. Güzel cümleler ezberlemek için kitap okuyanlar, şapka düştü kel göründü… Kitaplar da yüzyıl gibiydi…

Vesselam…

Üç kötünün bir iyiyi sıkıştırdığı sarhoş ve karanlık bir sokaktayız…

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.