9. CUMHURBAŞKANIMIZ SAYIN DEMİREL'İN VEFÂTI
Fevzi Budak
17 Haziran 2015 Çarşamba 19:22
Milletimizin yetiştirdiği nâdir ve bilge siyâset ve devlet adamlarımızdan, 9. Cumhurbaşkanımız sayın Demirel, aramızdan ayrılarak Hakk'ın rahmetine kavuşmuştur.Türkiye Cumhuriyeti'nin 9. Cumhurbaşkanı olarak, milletimize sayısız hizmetlerini noktalayan 40 yıllık siyâsî hayatında, dünya siyâset tarihinde benzeri ve eşi olmayan ve kendi deyimiyle "altı kez gittiği başbakanlığa, yedi kez gelen" parti lideri, Devlet Su İşleri'nin "barajlar kralı" inşaat mühendisi, genel müdürü ve nihâyetinde, ömrünü, Anadolu'nun refah ve kalkınmasına adayan, hayli uzun sayılabilecek bir devlet ve millet hizmeti...Dolu dolu geçirilen 91 yıllık bir ömür, inişler -çıkışlarla sürdürülen ve erdemlerle geçirilen ve hep ayakta kalabilen onurlu bir hayat...
Sayın Demirel, Cumhurbaşkanlığa vedâ töreninde, hayatını, "50 yılı aşkın kamu hizmetim, 35 yıllık siyâsî hayatım, 7 yıllık Cumhurbaşkanlığım boyunca, büyük Türkiye hedefi, demokrasinin ve anayasal kurumların güçlenmesi, demokratik kuralların işlemesi için mücâdele ettim." sözleriyle özetledi. Yine kendi ifâdeleriyle "Atatürk'ün mekânında yedi yıldır tuttuğu demokratik cumhuriyet nöbeti" sırasında Çankaya'nın halkın evi olduğunu, kapılarını tüm kesimlere açık tutulduğunu belirterek, görevi sayın Sezer'e devretti.
27 Mayıs Darbesi'inin akabinde kurulan Adalet Partisi'nde siyâsete atılan Demirel, 1964 yılında genel başkanlığa seçilmiş ve günümüzde uygulanan, % 10'luk baraj gibi haksız bir sistemle elde edilen ve adil olmayan iktidarların çoğunluğunun aksine, her bir oyun değerlendiridiği millî bakiye denilen barajsız nispi temsil seçim sistemiyle gidilen 1965 seçimlerinde, Adalet Partisi, %52 gibi yüksek bir oy oranıyla tek başına iktidar olmuş ve sayın Demirel ise, Başbakan olmuştu. Türkiye İşçi Partisi'de 54 ilde aldığı %3 oy oranıyla TBMM'ne 15 milletvekili gòndermeyi başarmıştı. Aynı sistemle gidilen 1969 seçimlerinde de, yine tek başına iktidar olmuş ve Türkiye, O'nun başbakanlığında en yüksek kalkınma hızı yakalamıştı.
Öğrenci olduğum ve sayın Demirel'in iktidara geldiği 1965 yılına ait bir hâtırayı aktarmak istiyorum.Yavuz Selim İlk öğretmen Okulu lise birinci sınıf öğrencisiydim. O tarihlerde, bilgisine, giyimine ve hitâbetine saygı duyduğumuz, ama diğer öğretmenlerimizin aksine sınıflarda günlük siyâsete girmeyi alışkanlık haline getiren, psikoloji dersi öğretmenimiz sol görüşlü Sait Çiltaş, pazartesi günü sınıfımıza girdiğinde, derse başlamadan,"Çocuklar Demir Kırat nalları parlattı. Sıra Kırat'ta." sözleriyle Menderes'e atıfla, Demireli de aynı akibetin beklediğini ima eden nâhoş sözlerini bugün gibi hatırlarım.
Sayın Demirel Cumhuriyeti " En büyük medeniyet projesi" olarak görerek, bu hedefin gerçekleşmesine kendisini adadı. Atatürk'ü her türlü tartışmanın üstünde ve ötesinde müstesnâ bir tarihî şahsiyet olarak gördü ve siyâset malzemesi yapmadı. Cumhuriyet çocuğu olmanı gururunu daima hissetti ve bu gururu sürekli tekrarladı. Cumhuriyet, yüzünü ve hedefini, yüzyıllarca ihmal edilen ve şairin ifâdesiyle "Yersin içersin sofrasından üç yüz senedir/ Kuvvetlisin ama kuvvet hak değil / Bakımsızlıklarla göçüp gitmiş bir cihân / Mevsimler soğumuş, sular azalmış /Buğday Selçukiler'den kalan başak değil." denilen Anadolu'ya yöneltmiş ve Anadolu'nun zenginleşmesini ve insanının refâhını esas almıştı.
Değerli dostum ve akademisyen Zübeyir Saltuklu, bir yazısında, Cumhuriyet'in kuruluş aşamasında, Şeker, un, ve bez en kıymetli üç beyazdı. Demir, kömür ve gaz yağı ise üç kıymetli siyahtı. Bu ihtiyaçların giderilmesi en büyük hedefti." diyerek nerelerden geldiğimize haklı olarak işaret eder. İşte sayın Demirel, Atatürk'le başlayan Anadolu'un kalkınma ve sanayileşme sürecine ivme kazandıran, Alt yapısını hazırlayan, barajlarla Anadolu toprağının, kuraklıktan çatlayan yüzünü güldüren, 1965 yılında sadece 265 köyünde elektrik bulunan, ilk kez televizyonu getiren, Anadolu köylüsünü medeniyet ışığiyla buluşturan, geçtığimiz köprülerde, okuduğumuz okullarda, çalıştığımız fabrikada, içtığimiz suda, sevdâm dediği, fakat ne yazık ki bir türlü bitirilemeyen ve Mezopotamya'ya hayat bahşedecek GAP, Keban, ilk boğaz köprüsü ve Seydişehir gibi nice devâsa yatırımlarda hep O'nun emek ve imzasi görülür. Bugünlere cumhuriyetin döşediği ve Demirel'in inatla ve israrla sürdürdüğü raylarla geldiğimiz hatırdan çıkarılmamalıdır. O, sözde değil, gerçek bir Anadolu evlâdıydı. Sâde bir Anadolu ailesinin çocuğu olarak, Anadolu'ya adanmışlık içine oldu ve her türlü engellemelere rağmen, düştüğü yerden, tekrar kalktı ve yoluna devam etti.
Demirel'in Başbakanlığı, ihtilâlın actığı yaraları onarmak ve ülkenin normalleşmesini sağlamak ve zaman yapılan tehditleri def ederek, demokrasiyi yaşatabilmek mücâdeleleriyle geçti. Diğer tarafta, başta Fransa olmak üzere, bütün bir Avrupa gençliğini etkileyen ve büyülüyen sol öğrenci hareketleri, 1961 Anayasası'nın sağladığı temel hak ve özğürlükler kapsamında ülkemizde de karşılık bulmuş ve hükümeti de zorluyordu. Bizlerin de karşı saflarda yer aldığımız ve 68 kuşağı olarak adlandırılan gençliğin sergilediği yaygın gösterilerde, "Yollar yürümekle aşınmaz." gibi demokratik bir söylemle gençlerin yürüyebileceğine haklı bir tepki vermişti. Bu demokratik söylem, maalesef yıllarca sayın Demirel aleyhinde kasıtlı bir biçimde kullanılarak bir türlü anlaşılamadı. Günümüzde mâsum gençlik hareketleri karşısında, sıkılan gazların ve tomaların eşliğinde gerçekleştirilen baskı ve gösterilen şiddet karşısında, Demirel'in demokratik söylemi nedeniyle, kendisine eleştiri yöneltelerin her halde artık susmaları gerekir.
Sayın Demirel 1971 Muhtırasına muhatap olmuş, 1980 Askerî darbesiyle görevden uzaklaştırılmış, siyasî yasaklı hale getirilmiş ve önüne çıkarılan bütün engelleri azimli bir kararlıkla sürdürerek aşabilme basiretini gösterebilmiş gerçek bir ideal ve demokrasi kahramanıdır. 1973 yılında tankların gölgesinde, zamanın Genel Kurmay Başkanı Faruk Gürler'in cumhurbaşkanlığına rahmetli Ecevit'le birlikte koydukları tepki bir demokrasi destânıdır. Günümüzün sahte demokrasi havarileri, acaba o günlerde nasıl bir tavır sergilerlerdi merak ediyorum.
Anadolu'nun imâr ve inşâsında ve demokrasimizin gelişmesinde ve yaşatılmasında, inkâr edilemeyecek büyük emekler sarfeden, milletimize ve devletimize sayısız hizmetler üreten, sayılı siyâset ve devlet adamlarımızın başında yer alan mümtaz bir şahsiyetti. Renkli ve mizâhî uslübu, her türlü siyâsî tenkide açık olağan üstü tahammül gücü ve hafızalardan silinmeyecek darb-ı mesel haline gelen söz ve söylemleriyle, demokrasiyı sindirebilmiş kişiliği ve tavrıyla, muhafazakâr bir seçmen tabanına sahip olmasına karşın, halkin kültür ve inanç değerleriyeleriyle, devletimizin ve rejimin vaz geçilemez değerleri arasına nifâk sokmak yerine, değerler arasında uzlaşma yolunu benimseyen bir siyâset sürdürdü. Halkın değerlerinin yanında, Atatürk, cumhuriyet ve üniter yapı, günümüzdeki bazı siyâsilerin aksine, O'nun tartışılamaz ve vaz geçilemez ortak değerleriydi. Örnek ve tarafsız cumhurbaşkanı vasfını gösteren ve " Demokrasilerde çâre tükenmez." diyerek, milletimize her durum ve şart altında ümit ve güven telkin eden sayın Demirel hep hayır ve minnetle anılacaktır. O, unutulmazlar arasındakı saygın yerini alarak aramızdan ayrıldı.
.Rahmetli İsmet Paşa gibi tarihi bir kişilik, rahmetli Ecevit, Türkeş ve Erbakan gibi karizmatik liderle siyâsetin doğası gereği yapılan amansız siyaâsî çekışmelerde, elfâz-i gâzil denilen küfür dili siyâsette asla kullanılmadı. Kelâm-i kibâr sözlerden uzaklaşılmadı. Yapılan en büyük isnat müfterisin tabirinden öteye geçmedi. Rahmetli İnönü ile siyâsî muarız olmasına rağmen, kişilığine saygıda kusur etmedi. "O'nun arkasında koca bir Millî Mücâdele var, benim arkamda kim var?" sözleriyle hakkını teslim etme nezâketini gösterdi. Muhalifi olan sol aydın ve gazetecilere, "Ben artık iktidar oldum." sözlerine, ama neden sorusuna cevaben," Çünkü düne kadar hükümettim, sizinle artık barıştım, bundan böyle iktidarım." deme olgunluğunda bir liderdi. Karikatürlerini çizen karikatüristlere, "Ben olmasam, hepiniz işsiz kalırsınız." engin bir hoş görüye sahipti. Makamında kendisine yumruk atan ve darbe alan sayın Demirel "Vatandaşın herhalde bir zoru var."gibi batılı tarzda uygar bir tepkiyle olayı geçiştirebilen bir şahsiyetti.
Hülâsa, vatandaşla anında hem-hal olan, vatandaş ile arasında güvenlik duvarı örmeyen, "Baş muhtar benim." diyerek seçmenin gönlünde yer alan, partisine mensup başkanları ismiyle çağıran, saraylarda oturmayan, yedi yıldızlı otellerde tatil yapmayan Güniz sokaktaki mütevâzi evinde sevenlerini ve ziyâretçilerini ağırlayan sıradan bir halk insani gibi sâde bir hayât yaşadı. Kibrin zirvelerine kanat açmadı. O, eskilerin tabiriyle bir üstâd-ı sühândı, yani bir mir-i kelâmdı. vücut dilini mükemmel kullanabilen ve toplumu anında etkileyen bir üslûba ve pratik bir zekâya sahipti. Anadolu'yu ve coğrafyasını O'nun kadar bilen ve zengin bir hâfızaya sahip bir başka lider düşünülemez. Her siyâsetçi gibi O'nun kusurları ve yanlışları elbette oldu. Ama bir bütün bakıldığında, Erzurum tâbiriyle ölünceye kadar okuyan, ufku geniş, hâzâ bir devlet adamıydı.
Cumhuriyet Türkiyesi'ne ve Türk demokrasi hayatına damga vuran, bugünlere gelinmesinde, silinmez hizmet ve izleriyle, milletimizin kalbinde yer alan "çoban sülo" nam-i diğer "baba Demirel" mekânın cennet olsun
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Erzurum Olay
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.