26 Aralık 2024
  • Erzurum-2°C
  • İstanbul9°C
  • Ankara4°C

AŞKALE'DEN DERS ÇIKARALIM!

Aşkale'den ders çıkaralım!

08 Nisan 2012 Pazar 15:38

 

‘Geliyorum diyerek gelen kazaların’ vicdanlardaki tahribatı daha kalıcı oluyor.

 

Geçen hafta böyle iki kaza meydana geldi ülkemizin iki güzel köşesinde.

 

İlk facia haberi Aşkale’den geldi. Diğeri de Zonguldak’ın Çaycuma İlçesi'nden…

 

Kazalar ne yazık ki ölümle sonuçlandı, ocaklar söndü, yüreklere ateş düştü.

 

Karasu Barajında beş işçi kardeşimiz sulara gömüldü. Sonradan anlaşıldı ki beş işçimiz, dört kişilik deniz bisikletiyle ‘arıza mahalline’ ulaşmaya çabalamışlar.

 

Hiçbir güvenlik tedbiri alınmadan binilen deniz bisikleti, zavallıları ecele taşımış.

 

İşçilerin çığlıkları ta kıyıdan duyulmuş, ama ilgili mercilere yapılan yardım ve müdahale talebini kimse vaktinde işitmemiş.

 

Çaycuma İlçesi'nde meydana gelen köprü çökmesi de ‘kamu sağırlığı ve körlüğünün’ yol açtığı bir facia…

 

Meğer yerel bir gazete ‘bu köprü çökecek’ diye birkaç ay önce basmış çığlığı… Çekmiş ecelin yaklaşan ayak seslerinin fotoğrafını.

 

Belediye başkanı “Çökeceği aklıma gelmişti”, diyor demesine, ama çöktükten, babasını da yuttuktan sonra! Çaycuma halkı ise “Aşırı sallanıyordu, dua ederek geçiyorduk” şeklinde konuşuyor,

 

Kim okur, kim dinler, kim gereğini yapar! Söyleyen söylediğiyle kalır, yazan yazdığıyla…

 

Sonuç…

 

Kaza geliyorum der, gelir!

 

Ecel, ecel-i kaza şeklinde tecelli eder, onlarca kişi suyun dibini boylayıverir! Çocuklar anasız babasız, analar evlatsız kalır!

 

Ve ölüm acısına ‘yetkili nutukları, yüksek bürokrat ağlaşmaları’ ne yazık ki merhem olmaz.

 

***

 

Aşkale kazasının sorumlularını bulup cezalandırmak artık yargının işi… Kamuoyu, siyaset, bürokrasi, medya adaletin tecellisinden emin olarak… Bu elim kazadan ‘kaza/afet/kriz yönetimi’ dersleri çıkarmaya çalışmalı...

 

TEDAŞ, Karayolları, İtfaiye, DSİ, Özel İdare Ekipleri… Görevleri gereği can güvenliği açısından risklerle karşı karşıya bulunan özel şirketlerin elemanları…

 

Diyelim ki ‘Aşkalevari’ bir acil durumla karşılaştılar.

 

Arayacakları ilk merci neresidir? Bunu biliyorlar mı? Kendilerine ‘acil durum ve sonrası’ eğitimi yeterince veriliyor mu?

 

Söz gelimi kazazedeler, ilgisi olsun olmasın can havliyle ‘polis imdat’ı aradılar… Valilik afet merkezine eriştiler… İtfaiyeyi düşürdüler… Acil Hızır servisine ulaştılar…

 

Bundan sonraki mekanizma nasıl işliyor?

 

Bu işlerin başındaki personelin eğitim düzeyi nedir?

 

Kurumlar arasındaki koordinasyon yeteneği ne seviyede?

 

Bu gibi durumlar için açık görev tanımları var mı?

 

Diyelim ki başı darda olan bir işçi, bir görevli, bir yurttaş…

 

Valilik, emniyet, sağlık, itfaiye gibi merkezlere ulaştı.

 

‘Benim halim şu, ölümle burun burunayım, aman imdat!’ dedi.

 

Bundan sonraki süreç nasıl işliyor?

 

Vaka öğrenilir öğrenilmez yıldırım hızıyla ‘telefon zinciri’ kurulabiliyor mu?

 

İlgili tüm birimlerin olaydan haberdar olma süresi ne kadardır, on dakika mı, yarım saat mi?

 

Olaydan haberdar olan ambulansların, itfaiyenin, polisin, icabında askerin, helikopterin olay mahalline varış süresi ne kadardır?

 

İşte bu süre, modern bir devletle teneke bürokrasi arasındaki mesafenin de süresidir!

 

Aşkale’deki kazadan sonra…

 

• Kaymakamlık, vilayet ya da diğer ilgili mercilerden ‘helikopter talebi’ olmuş mudur?

 

• Kaza anıyla, talep arasındaki zaman ne kadardır?

 

• Helikopter talebinin, ilgili merci’e ulaştırıldığı süre böyle durumlar için öngörülen ‘ideal süre’ midir?

 

Breysel olarak görevlilerin iyi niyetinden kim kuşku duyabilir?

 

Kim, beş canın bağıra bağıra boğulmasını çaresizlikle seyreder de gereğini yapmak istemez?

 

Ancak bu gibi durumlarda ‘kişisel vicdan sızlamaları’ ve şaşkın çabaların kimseye bir yararı olamaz.

 

Böyle durumlarda ‘Sistem’sel mükemmelliğe ihtiyaç vardır ve süratle ‘sistem mükemmelliğinin’ devreye girmesi gerekiyor.

 

***

 

Bürokratik şemalarda ‘arama, kurtarma, acil müdahale’ sisteminde eksiklik yoktur, muhtemelen. Kâğıt üzerinde her şey mükemmeldir bizde çünkü.

 

Ancak bu iş için görevlendirilmiş elemanların eğitim düzeyi ve liyakati konusunda bir fikre sahip değilim.

 

Afet ve kaza halindeki kurtarma çalışmalarına ilişkin ‘tatbikat eksikliği’ var gibi.

 

‘Bıktırıncaya kadar tatbikat’ askeriyenin başarısındaki en büyük amildir.

 

Sivil kuruluşlarda nedense tatbikata çok yüz verilmez.

 

Ayda yılda bir yangın tatbikatları yapılır, o da izleyenleri ve katılanları güldüren müsamere şeklindedir!

 

E durum bu olunca…

 

Kim ne yapacağını bilmiyor ve herkesin eli ayağı birbirine dolaşıyor.

 

Koordinasyon sağlanamıyor.

 

En tepedeki yetkiliye zor ulaşılıyor ve iş işten geçmiş oluyor.

 

Küçüğünden büyüğüne her kazada, afette saniyelerin önemi var, hâlbuki… Gelin görün ki bizim hantal bürokratik sistemin zaman birimi salise-saniye değil… Saat, gün, haftadır acil durumlarda!

 

***

 

• Tek tek tüm kamu kurumları, şirketler sık sık ‘afet/kaza öncesi, afet hali ve afet sonrası’ eğitimleri vermezlerse…

 

• Tatbikatlar yapmazlarsa…

 

• ‘İnsan en büyük değerdir, cana paha biçilmez’ anlayışıyla vicdanlarını yeniden inşa etmezlerse…

 

• Sendikalar bu işe özel ilgi duymaz, olay sonu beyanatlarıyla yetinirlerse…

 

Daha çok görev şehidiyle yüreğini dağlar bu toplum!

 

Beş kişilik bir kazada böyle çuvallarsak…

 

Allah korusun muhtemel bir depremde halimiz nice olur!

 

Düşündükçe içim daralıyor!

 

 


Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.