GALİBA YENİ BİR KALKINMA PARADİGMASINA İHTİYACIMIZ VAR!
Vahdet Nafiz Aksu
Geçen hafta sonu yolum Gaziantep’e düştü. Daha uçakta kafaya koydum, ‘Ahmet Kaya’yı arayayım, şöyle karşılıklı bir çay içelim, geçmişi yâd edelim.’ Ahmet Bey, 15 yıla yakındır Doğan Haber Ajansı’nın Gaziantep bölge sorumlusu.
Gözünü sevdiğimin Erzurumlusu her yerde Erzurumlu… Dadaş, nereye gitse şehrini içinde taşıyor. Palandökenlere teker takıp peşinden sürüklüyor. Hele bir de hemşeri kokusu alsın, vallahi başı arşa eriyor. Sevgili Ahmet’e telefonda ‘Ben entepteyem’ deyince dünyalar onun oldu. ‘Koştu geldi’ demem eksik kalır, uçtu geldi otele…
***
Sohbet esnasında ‘Şeref GÖZÜTOK Beyi tanıyor musun?’ diye sordu, Ahmet Bey. ‘Hayır’ dedim. ‘Hemşerimiz kendisi, buraların medya kralı, şehrin en büyük yerel gazetesini, en güzel sektör dergilerini çıkarıyor. Dünya ölçeğinde güzel bir matbaası var.’ Dedi.
Ertesi gün birlikte çıkıp geldiler. Saygılı, ağırbaşlı, hemşeri canlısı bir kardeşimiz. Elinde gazetesi ve dergileri… Matbaasında bastığı şahane bir kitap… O da konukseverlikte Ahmet kardeşimle yarış halinde. Ne yazık ki içten yemek davetlerine icabet etmeye fırsat bulamadım. Dünyanın en muhteşem ikramı olan ‘güleçyüz’ tatlısı ile yetindim.
***
Şeref Gözütok’un hediye ettiği ‘ÇIRAKLIKTAN PATRONLUĞA İŞTE BENİM HİKÂYEM’ adlı kitabı keyifle okudum.
Söyleşilerden oluşan kitap, çıraklıktan patronluğa tırmanan başarılı patronların öyküsünü dillendirmiyor sadece; kefenini girişimcilerinin aslanpençeleriyle yırtan bir şehrin destanını anlatıyor, aynı zamanda… Çıraklıktan patronluğa yükselenler sadece işadamları değil. Çıraklıktan usta şehirlik payesine sıçrayan, unvanıyla müsemma bir büyükşehrin destanı var kitapta.
***
Yanlış anlamayın. Sözü sivri oklar haline getirip bazı hedeflere fırlatmak niyetinde değilim. ‘Onlar yaptı, siz niye beceremediniz ey yöneticiler’ mukayesesi ile kimseleri ithama yeltenmeyeceğim.
Bu hem kabalık olur, hem haksızlık, hem kolaycılık. Her şehrin kendine özgü şartları, imkânları, imkânsızlıkları vardır, bilmem mi hiç?
Yapmak istediğim daha basit, daha yalın, daha anlaşılır, daha reel bir şey. Şahıslardan, yöneticilerden, idarecilerden müstakil bir zihniyet analizi… Mütevazi bir paradigma sorgulaması.
Ki şehrin buna çok ihtiyacı olduğu kanaatindeyim.
***
SANKO Holding Yönetim Kurulu Başkanı Abdulkadir KONUKOĞ’lu, makine sesinin kendisine ninni gibi geldiğini söylüyor.
Bu anahtar cümlenin altını çizdim. Bizim yatırımcılarımızın da kulağı makine sesine aşina, hatta âşık olmalı diye düşündüm. Bu bir anlayış, bakış, tercih meselesi.
Elbette iki üniversitemizi şenlendiren binlerce öğrencinin sesi de ninni gibi gelmeli bizim işadamlarımıza, esnafımıza, girişimcilerimize… Palandöken’i suyolu edecek misafirlerimizin varlığı ile gururlanmalıyız. Yine şehrimiz ‘eğitim şehri, sağlık şehri’ olmalı temennilerimiz gök kubbeyi çınlatmalı…
Ama şu makine sesi yok mu, şu makine sesi… Şu fabrika dumanı yok mu, şu fabrika dumanı… Eksikliğinin telafisi yok, ihmalinin kazası yok, inanın. Yazıp çize çize bıktırdık ya sizi… Erzurum bölgenin Hollanda’sı olmalı dedik. Yüksek teknolojiyle desteklenen gıda sanayisi mutlaka geliştirilmeli dedik…‘Hayvancılık organize sanayi bölgesi’ mutlaka kurulmalı dedik…
İşte maksat bu idi… Kulağımıza makine sesleri gelsin, bir… Gözlerimizi ‘beyin gücü sektörlerinin’ ışıkları kamaştırsın iki…
***
Abdulkadir KONUKOĞ’lundan bir hikâyecik daha aktaracağım. Diyor ki:
İstanbul’a gitmiştik iş için. Her yerde Gaziantep lahmacunu, Gaziantep kebapçısı var, Gaziantep baklavacısı var. Babam dedi ki:
“Ya hep, ya lahmacuncu ya baklavacı ya kebapçı gelmiş Gaziantep’ten bir tane sanayici yok.” Gaziantep baklavası ve kebabıyla anılırdı. Şimdi ise sanayisi ile anılıyor.
Ben Gaziantep denince çalışkan insan görüyorum. Aklıma ilk bu geliyor. Gaziantep dendiği zaman çalışkan, üreten sanayici görüyorum.
***
“Etin kilosu kaç lira, kaç kilo etten ne kadar kebap çıkar diye düşünürsek Gaziantep’i bulunduğu yerden öteye götüremeyiz. Biz işadamları bu şehirden kazandığımız parayı bu şehre harcamalıyız.”
Bu minik alıntıyı da EYÜP LOJİSTİK Yönetim Kurulu Başkanı Eyüp Bartık’tan yaptım. Bir koca şehrin kalkınma kodlarını cımbızla çekip çıkarasınız diye, bu birkaç cümleden!
Çekip giden sermayenin bir daha yüzünü dönmediği, palazlanmaya yüz tutanın ise gözünü batıya diktiği bir şehrin evlatları olarak…
***
Yaaa işte böyle…
Biz de büyük şehirlere gittiğimizde, cağ kebabı, kadayıf dolması, civil peynirin yanı sıra…(kaldı ki onlarda hala markalaşmış değil, cadde cadde, sokak sokak yaygınlaşmış değil)
Oltu taşı tespih ile birlikte…
Teknoloji ürünlerimizi, sanayi ürünlerimizi ne zaman görebilirsek…
Bu anlayıştaki ‘yaratıcı-üretici- organize yeteneği yüksek’ evlatlarımız devlet, bürokrasi, siyaset kapılarını ne kadar zorlarsa… Onların önünü açacak bir zihniyet devrimi ne zaman gerçekleşirse…
Ve tabii ki…
Erzurum denince çalışkan insan aklımıza gelirse…
İşadamlarımıza ‘bu şehirden kazandığımız parayı bu şehre harcamalıyız.’ anlayışı hâkim olursa…
Erzurum dendiği zaman çalışkan, üreten sanayici düşerse hatırımıza…
Hizmet ve turizm sektörünü ihmal etmeden, ufaktan yüksek teknolojik tabanlı küçük sanayiye yönelebilirsek…
Üreten ekonomiye göz kırparsak…
Kalkınma paradigmamızı buna göre değiştirebilirsek…
Bizim de kalınca bir ‘ÇIRAKLIKTAN PATRONLUĞA İŞTE BİZİM HİKÂYEMİZ’ adlı kitabımız ve altını çizerek okuyacağımız başarı öykülerimiz olur!
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Erzurum Olay
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.