HAK VE HAKİKATTE BİRLEŞELİM
Selman Soğukpınar
13 Kasım 2016 Pazar 10:06
“Ey iman edenler! Allah’tan nasıl korkmak lâzımsa öylece korkun. Sakın siz Müslüman olmaktan başka bir sıfatla can vermeyin. Hepiniz topluca sımsıkı Allah’ın ipine sarılın, parçalanıp ayrılmayın. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani siz birbirinize düşman idiniz. Allah gönüllerinizi birleştirmiş ve O’nun nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken, oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah, doğru yolu bulasınız diye size ayetlerini böyle açıklıyor.”(Ali İmran Suresi)
Bu Âyet-i Kerime’ler Ashabı-ı kiramın cahiliye devrindeki durumları ile iman şerefiyle müşerref olduktan sonra kazanmış oldukları saadeti beyan buyurmaktadır.
Bu büyük nimet kıyamete kadar, kendisini Allah’ın dinine teslim eden her Müslüman için de aynıdır.
Allah-u Teâlâ ilâhî bir gaye uğrunda birleşen bu bahtiyar kullarını Kur'an-ı Kerim’inde meth-ü sena etmektedir:
“Onların gönüllerini birleştiren Allah’tır. Eğer sen yeryüzünde bulunan her şeyi verseydin, yine onların gönüllerini birleştiremezdin. Fakat Allah onların aralarını bulup kaynaştırdı. Çünkü O Aziz’dir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Enfal Suresi )
Hazret-i Ömer (r.a) Efendimiz, Kudüs halkına verdiği emannamenin hutbesinde sözlerine şöyle başlamıştır:
“Hamd olsun O Allah’a ki bizi İslâm dini ile aziz etti. İman ile şereflendirdi. Muhammed (s.a.v) hürmetine bizi rahmetine nâil kıldı. Dalâletten kurtardı. Dağınık iken onun sayesinde bir araya getirdi. Kalplerimizi birbirine ısındırdı. Düşmanlarımıza karşı muzaffer kıldı. Memleketler ihsan etti. Bizi sevişen kardeşler haline getirdi.
Ey Allah’ın kulları! Bu nimetlerden dolayı Allah’a hamd ve senâ ediniz.”
İşte bu ilahi lütfu idrak edenler böyle söylemiştir ve bununla öğünmüşlerdir.
Bu bir şükürdür.
Kalp ve ruh birliğinden, iman nurundan mahrum ve matrud olan nasipsizlerden Kur'an-ı kerim şöyle bahsetmektedir:
“Sen onları derli-toplu sanırsın, hâlbuki kalpleri darmadağınıktır.” (Haşr Suresi )
Bu gibi kimselerin ahiretteki akıbetleri hakkında da Ayet-i Kerime’de şöyle buyurulmaktadır:
“O gün bazı yüzler ağarır, bazı yüzler kararır. Yüzleri kararanlara ‘İnanmanızdan sonra kâfir mi oldunuz? Öyle ise inkâr etmenizden dolayı tadın azabı!’ denilecektir.” (Âl-i İmran Suresi)
Müminlerin ahiretteki durumları hakkında ise şöyle buyurulmaktadır:
“Yüzleri ağaranlara gelince, onlar Allah’ın rahmeti içindedirler. Orada ebedi kalacaklardır.” (Âl-i imran)
Cenabı-ı Hak, Kur’an-ı Kerim’inde güzel hâl ve davranışları yapan kimseleri zümre zümre, saymaktadır.
Müminler yani iman edenler, salih amel işleyenler, tövbe edenler, sabredenler, namaz kılanlar, zekât verenler gibi...
Birçok ayet-i kerimede topluluklardan, sınıf sınıf insanlardan bahsetmektedir.
İyiler hep iyileri bulmuş, kötüler de hep kötülüklerini yapmak için kendilerine göre bir cemaat, kulüp yani bir topluluk edinmeye çalışmışlardır.
Bunun birçok sebebi var, lakin insanın hiçbir zaman yalnız kalamayacağı gerçeği bu toplumsal hareketle kendisini göstermektedir.
Günah işleyen, içki içen, kumar oynayan muhakkak kendine o yolun yolcusu birini arar ve bulur.
Bulduğu zaman da o günahı terk etmeyi aklına bile getirmez.
En kötüsü de vicdanen hiçbir rahatsızlık hissetmeyerek bir avuntu elde eder.
Hakk ve hakikatte birleşenler ise böyle değildir.
Daha doğrusu böyle olmamalıdır, olamaz.
Çünkü Hakk’ın rızasını kazanmak için fert fert bir yola düşmüşler cemiyet ve millet şuuruna yükselmişlerdir.
Dolayısıyla herhangi birinin Hak yoldan ayrılması; onlar için rahatsız edici ve mensup oldukları toplumu bozduğundan fevkalade rahatsız edici bir vaziyet alır.
Hak adına birleşildiği hâlde haksızlık ve yanlışlıktan rahatsız olmayan yapıdaki fertlerin oluşturduğu topluluklar; hasta, illetli, başkalarına da hastalık bulaştırıcı şekle muhakkak dönüşecektir, dönüşmüştür.
Efendimiz (SAS) saadetle buyurdular ki: “İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız! Yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz şeyi haber vereyim mi? Aranızda selamı yayın!”
Ehlisünnet âlimleri, (Allah-u Teâlâ’ya şükretmek için birbirinizi sevin) buyuruyorlar.
Eğer birbirimizi çok seversek, çok faydaları var.
Birincisi, Allah-u Teâlâ’ya şükretmiş oluyoruz. Çünkü Allah-u Teâlâ verdiği nimetinin şükrünü istiyor.
Onun şükrü de müminlerin birbirini sevmesidir.
İkinci faydası, dünyada kim kimi severse ahirette beraber olacaktır.
Üçüncüsü, birbirini Allah için sevenler, ahirette herkesin gıpta ettiği büyük nimetlere kavuşacak, Cenab-ı Hakkın razı olduğu, sevdiği yerde buluşacaklardır.
Bizler millet olarak Allah ve Resul’ünün (s.a.v)’in yolundan ayrılmadan, birbirimize muhabbet edeceğiz ki emniyetli ahlak ve selamete erişelim.
Bu emanet ömür bize bunu tahsil etmek için verilmiştir.
Bütün dünyayı sarmış, kasıp kavurmakta ve yutmakta olan fesadın içerisine ülkemizi katmak isteyen yedi düvel düşman birleşmiş durumdadır.
Bu fitneden yanan bu ateşten kurtulmanın tek yolu Hak ve Hakikat yolunda birleşmekten geçmektedir.
Unutmayın; Birlik beraberlikte bereket, rahmet, ayrılıkta felaket, azab-ı ilahi vardır.
Rabbim senden gelen dua ile sana yakarıyoruz.
‘’ Rabbimiz! Unutursak veya hataya düşersek bizi sorumlu tutma.
Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır yük yükleme.
Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği ağır işler de yükleme. Bizi affet. Bizi bağışla. Bize acı. Sen bizim Mevla’mızsın. Kâfir topluluğuna karşı bize yardım et’’(Bakara Suresi)
AMİN..AMİN..AMİN
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Erzurum Olay
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.