KULA DEĞİL, HAKKA TESLİM OLUNUZ
Selman Soğukpınar
22 Kasım 2015 Pazar 09:52
İslâmî telakkîde insan, bir yandan “ahsen-i takvim” surette; yani en güzel kıvam ve kalitede yaratılmış, Allah’a halife olmakla mükerrem ve şerefli, kâinatta en gözde varlık.
Diğer yandan ise son derece aceleci, zalim, nankör, aşağıların aşağısına bırakılmış, hayvanlardan daha şaşkın bir yaratık.
Kur’an’a göre ahsen-i takvim ile esfel-i sefilin arasında gidip gelen bu varlık, gayesiz ve boş olarak yaratılmış ya da başıboş salıverilmiş olamazdı.
Bu yüzden yaratılışından günümüze insanoğlunun en temel problemi varlık sırrıdır:
“Ben niye varım?
Nereden ve niçin geldim?
Nereye gideceğim
Bakıldığında aklı, bedeni ve ruhi yapısı ile mükerrem ve mükemmel olan bu varlığın başıboş bırakılması mümkün değildir.
Onun bir var oluş amacı olmalıdır.
Nitekim Kur’an bu var oluş sırrını “kulluk” merkezine oturtmakta ve insanın mayasındaki kulluğa şöyle işaret etmektedir:
“Ben insanları ve cinleri başka bir gaye ile değil, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” diye buyurulmaktadır.
Hz. Mevlânâ da yaratılış ve kulluk sırrını kendi iç dünyasında nasıl algıladığını şöyle anlatır.
Benim hürriyete kavuşmam nedir?
Sana kul köle olmamdır.
Çünkü sensiz yaşayış ızdıraptır.
Ben sensiz hürriyeti ne yapayım?
Her kul azad edildiğinde sevinir.
Ben ise Sana kul olunca sevinirim.
Ölümü ve hayatı insanların hangisinin daha güzel amel işleyeceğini denemek üzere yaratan Allah insanları kulluk formatında halk edip kendisine kulluğa teşvik etmiş; Hakk’a kul olmayanları nefse, dünyaya ve kula kulluk noktasında muhayyer bırakmıştır.
Bakınız bir gün okyanusta yol alan bir gemi kaza geçirerek battı.
Gemiden tek bir kişi sağ kurtuldu. Dalgalar bu adamı küçük, ıssız bir adaya kadar sürükledi.
Adam ilk günler kendisini kurtarması için Allah'a yakardı ve yardım bulurum umuduyla ufka baktı. Ama ne gelen oldu, ne giden...
Daha sonra rüzgârdan, yağmurdan ve zararlı hayvanlardan korunmak için ağaç dallarından ve yapraklarından bir kulübe yaptı.
Sahilde bulduğu, gemiden artakalan konserve, pusula vs. gibi eşyaları bu kulübeye koydu.
Günler hep aynı geçiyordu. Balık avlıyor, pişirip yiyor ve ufku gözlüyor, kendisini kurtarması için Allah'a dua ediyordu.
Bir gün tatlı su getirmek için yürüyüşe çıkmıştı, geri döndüğünde kulübesinin alevler içinde yandığını gördü.
Duman göğe doğru yükseliyordu.
Başına gelebilecek en kötü şeydi bu. Keder ve öfke içinde donakaldı.
-"Allah’ım, bunu bana nasıl yapabildin?" diye feryat etti.
O geceyi üzüntü ve keder içinde geçirdi.
O kadar dua ettiği halde Allah’ın bu olayı başına getirmesinden dolayı sitemler etti.
Ertesi sabah erken saatlerde, adaya yaklaşmakta olan bir geminin düdük sesiyle uyandı. Onu kurtarmaya geliyorlardı.
-"Benim burada olduğumu nasıl anladınız?" diye sordu bitkin adam, kendisini kurtaranlara. Cevap onu hem şaşırttı, hem de utandırdı:
"Dumanla verdiğin işareti gördük!" dediler.
Teslim olduktan sonra niyeti bozmamak lazım.
Şüpheden kaçınmak gerekir. Eğer bu adam önceki niyetine devam etseydi, kulübesi yandığında dahi teslimiyetine devam etseydi, mükâfatı Allah katında arttıkça artacaktı.
Ama adamın isyan etmesi, Allah’a tam teslim olmadığının göstergesidir.
Geçmişte özellikle de bu gün insanoğlunun ayağının kaydığı alan burasıdır.
Bu gün geçmişten daha çok insanlar dünyaya meyil ve insanlardan takdir görme noktasında zaaf ile maluldür.
Sahabelerden birisi Allah Resulüne sorar:
“Bana öyle bir amel gösterir misin ki ben onu işlediğim zaman hem Allah tarafından sevileyim, hem de insanlar tarafından sevileyim?
” Yani ben hangi amel ve davranışım sâyesinde Hakk’a kul, halka makbûl olabilirim?
Sevgili Peygamberimiz Allah’ın Resulü buyururlar ki;
Dünya’ya karşı zahid davranır ona kalbinde değer vermezsen Allah tarafından sevilirsin.
İnsanların elinde kine göz dikip onlardan bir şey ummazsan onlar tarafından sevilirsin.’’
Sağlam imanı ve itikadı noktadasında kâmil bir mümin dünyayı, bir lokma bir hırkadan ibaret görmediği gibi; ahirete de bu dünyada yaşarken her zaman hazırlık yapmalıdır.
Rasûlullah’ın diliyle; “Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya; yarın ölecekmiş gibi ahirete çalışır.”
Aile efradına faydalı olup, çoluk çocuğunu İslam ahlakıyla yetiştirir.
Onlara Allah ve Peygamber sevgisini, Kur’an aşkını ve büyüklere saygılı olmayı öğretir.
İlim sahibi olmaları için elinden gelen her şeyi yapmaya gayret eder ki, topluma yararlı olsunlar, faydalı olsunlar.
Yalnız akraba, arkadaş ve komşuları ile değil bütün insanlarla iyi geçinir. Herkese merhamet ve şefkat gösterir.
Şairin şu sözleri ne kadar manidardır:
“Sen İslam’ı öyle yaşa ki akıllar dursun,
Sen ona buna değil Rabbine kulsun!..”
Kıymetli okuyucularım.
Bugün ülkemizde ve âlemi İslam’da tefrikaya düşmüş benlik ve enaniyet denizinde boğulmuş Müslümanların artık uyanması gerekir.
Allah’a kul olmak yerine Allah’ın yarattığına kul köle olanlar açık bir şekilde ziyandadırlar.
Sizin ibadetiniz ile birileri ticaret ve ihanet yapıyorsa sizin ibadetinizde sorun var demektir.
Bir an evvel düştüğünüz gaflet uykusundan uyanmanız gerekir.
Kula değil Allah’a samimi kullar olmalı İslam’ı, ihlaslı, samimi ve candan yaşamalısınız.
Hep beraber ümmet olarak sadece ve sadece Allah’ın rızasını gözeterek yaşamalıyız.
O’ndan başkasına değil, sadece O’na kul olmalıyız.
Gel geç sevdalardan vazgeçip ebedi kurtuluşa erebilmemiz için İslam’ı hayat düsturu edinmek zorundayız.
Falanın, filanın keyfine göre hareket etmek insanı aldatır ve hüsrana götürür.
Madem tüm egemenlik Allah’ındır;
O’nun emirlerine boyun eğmeli,
O’nun yolunu izlemeli ve ne kendi nefsinin egemenliğini ne de bir başkasının egemenliğini O’nun egemenliği üstünde tanımalıdır.
Gelin hep beraber Rabbimize kulak verelim.
Gelin Kuran-ı Kerimin emirlerine sarılalım.
Çünkü Kur’an ehl-i kitabı Allah’a kulluğa çağırırken kula kulluktan uzaklaşmaya davet etmektedir:
Rabbimiz buyuruyor ki; “De ki: Ey ehl-i kitap! Geliniz aramızda eşit olan tek söze: Ancak Allah’a kulluk edelim. O’na hiç bir ortak koşmayalım. Allah’ı bırakıp birbirimizi tanrı edinmeyelim.”
Kula kul olmayalım.
Müslüman Müslümanın ateşte yanmasına tahammül edemez.
Derdimiz odur ki yanlış yolda ateşe sürüklenenlerin gül bahçelerine geri dönmeleri ve ihanet şebekelerinin elinden kurtulmalarıdır.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Erzurum Olay
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.