26 Aralık 2024
  • Erzurum-3°C
  • İstanbul9°C
  • Ankara4°C

M.KEMAL ATATÜRK

İsmail Arslan

08 Kasım 2023 Çarşamba 19:58

 Atatürk; Türkiyenin ve dünyanın sorunlarını tartışmaktan büyük zevk duyardı.
Atatürkün hep kahraman olduğunu söylediler bize. DÜŞMANLARI nasıl yendiğini, ulusu karanlıktan aydınlığa nasıl çıkardığını, yurdu nasıl kurtardığını, zaferden, zafere nasıl koştuğunu, yurtsever biri olduğunu ve ulusu için neler yaptığını, her başarıyı kendisine değilde ulusuna mal ettiğini, dünyaya hükmeden kararlı bir devlet adamı olduğunu anlattılar. 

Her söyleyen, her söylediğinde gerçektende haklıydı.O bizim için hep ulaşılmaz, hep ayrıcalıklı biriydi. Atatürk'ü bir kahraman olarak değilde bir insan olarak düşündünüzmü hiç? Oysa o saydığımız tüm üstün niteliklerin yanında bir insandı. Oda bizim gibi banyo yapan, yemek yiyen, pijama giyen, ağlayan, üzülen, gülen, seven birisiydi.Herkes gibi onun yaşamında'da hırslar, heyecanlar, öfkeler, iniş ve çıkışlar vardı. 

ATATÜRKÜN renkli bir kişiliği vardı. Erleriyle sigara içip sohbet eden, köylüyle ayran paylaşan,şekerli kahve içen, fal baktıran, bağdaş kuran sade bir vatandaştı.Yemek seçmez, sofraya gelen her yemeği yerdi.Karnıyarığı, kuru fasülyeyle, pilavı , gül reçelini ve kavrulmuş leblebiyi çok severdi. Arkadaşlarıyla sokaklarda korumasız yürüyen, aklına eseni yapmayı seven, özgür ruhlu bir entelektüeldi. Gramofonunu baş ucundan ayırmayan, velhasıl tahranaya bayılan, bir iğde ağacın kesilmesine üzülen, bir tayin ölmesine ağlayan, doğayı seven, ulu bir çınarın görkemiyle büyülenen ve bir dalının bile kesilmesine gönlü er vermeyen, bu nedenlede o yılların teknolojik olanaklarıyla bir binayı yerinden 40, 80 metre kaydıran, bilinçli bir çevreci, insan sevgisiyle dolu bir askerdi. 

Sık sık Sarayburnu'na giderek halkın arasına karışmayı ve onlarla birlikte müzik dinlemeyi çok severdi. Ona sarı paşa derlerdi. Kararlı bir devlet adamı, sert ve cesur bir asker kişiliğine karşın, özel yaşamında çok duygusaldı. Belkide küllememiş aşklarıyla geçmişe özlem duyan, sık sık gözleri dolan bir adamdı. 

Selanikteki çocukluk aşkını hiç bir zaman unutmadı. Eşi latife hanımda genç kızlığında, Pariste yayımlanan bir dergiden paşanın fotoğrafını kesip madalyonuna koymuştu. Bunuda ilk karşılaştıklarında Mustafa Kemal Atatürk 'e göstermişti. Bu romantik durum Mustafa Kemal Atatürk 'ü fazlasıyla duygulandırmıştı.O genç kızlar için düş kurup özledikleri ve bir türlü ulaşamadıkları beyaz atlı bir prens, mavi gözlü, çok yakışıklılı bir asker, düşlere giren bir masal kahramanıydı. 

Atatürk tüm insanlara değer verirdi;ama kadına ve kadın haklarına verdiği değer kuşkusuz tartışılmazdı. Kadını kadın olarak değilde Avrupalılar gibi insan olarak görürdü. Onların eğitimini önemli bulurdu.Kadınların erkeklerden daha bilgili, daha aydın, daha verimli olmaları gerektiğini söylerdi. Kadınları geri kalmış toplumların uygar olmadığını düşünürdü. 

Cumhuriyetin ilanından sonra Tarsus'a gittiğinde onu karşılayanlar arasında Kurtuluş savaşı kahramanlarından iri yapılı, yağız çehreli Adile çavuşta vardı. Adile çavuş saygı,sevgi ve coşkusundan Atatürk'ün önünde yere kapanır, ağlayarak toprağı öper, bastığın toprağa kurban olayım Paşam der Atatürk Adile çavuşun elinden tutarak onu yerinden kaldırır. Kahraman Türk kadını "sen yerlerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın" der ve toplumun anası olarak gördüğü kadını yerden kaldırır. 

O Türk kadınına örnek olsun diye seçtiği sorbonda eğitim gören moderin Latife hanımla olan evliliğinde çok mutsuz oldu. Bu evliliğin sürdüremeyeceğini anlayınca çaresiz kalıp ayrılmak zorunda kaldı. Kendisini bekarlığa mahkum ederek bir daha evlenmemekte and içti. Eşinden ayrıldığı gün gramofonda Saadettin Kaynak'ın şu şarkısını dinleyip ağladı. Gördüm seni bir gün yeni açmış güle döndüm. Bak ayrılığın şimdi karanlığın kucağında. Bir bağrı yanık, boynu bükük sümbüle döndüm. Ömrü boyunca evlat özlemiyle yanıp tutuşarak mesnevi çocuklarıyla avundu. Cumhurbaşkanı oldu; ama mutlu bir aile reisi olamadı. 

Onu çoğu zaman kahraman bir asker, başarılı bir devlet adamı, kararlı ve cesur bir devrimci, çağdaş bir halkçı, ender rastlanan bir deha, şık giyinen, yakışıklı bir lider fotoğrafı olarak tanıdık. Sevdik ve anımsadık. Kimi zaman acı, kimi zaman özlem çeken, kimi zaman ağlayan, kimi zaman pişmanlıklarla sarsılan yanlız bir adamdı. Bazen bir çocukla gülen,köpeğiyle dertleşen, atıyla yanlızlığını paylaşan bir yalnız adamdı. Devrim yapan lider biraz yanlız değil midir? Halktan hiç kopmayan, halkla arasında perde olmasın diye koruma bile kabul etmeyen bir yönetici nasıl olabilirdi. Çiftlikten tohum almaya gelen köylülerle konuşan,şakalaşan bir halk adamı yanlız olabilir miydi.? Değil yaşarken , öldükten sonra bile yanlız kalmadı. 

Norveçlilerin "ATATÜRK" gibi olmak diye bir deyimlerinin, tüm dünyada Atatürk çiçeği adıyla bilinen bir çiçeğin olduğunu biliyoruz. Yunan Başkomutanı Trikopis her Cumhuriyet Bayramında Atinadaki Türk Büyükelçiliğine giderek ATATÜRKÜN resminin önüne geçip saygı duruşunda bulunurmuş. Düşmanlarının bile saygı gösterdikleri ulu bir devlet adamı yanlız olabilirmi hiç? Haiti Cumhurbaşkanı mezar taşının üzerine bütün ömrüm boyunca Türkiyenin lideri Mustafa Kamal Atatürk 'ü anlamış ve uygulanmış olmaktan dolayı mutlu oldum cümlesinin yazılmasını vasiyet etmiş, vasiyeti yerine getirilmişti. Bu vasiyet bile Atamızın hâlâ yaşadığını ve yanlız olmadığını gösteriyor. Ne yapmak istediğini çok iyi bilirdi.o adeletliydi. Başkalarını dinlerdi. Cumhurbaşkanlığının 15 yıl süreceğini iyi biliyordu. Savaşta yüz binlerce düşmanla çarpışıp onları yok etti; ama ölmek üzere olan atını vuramadı. 

Yeşile ve maviye tutkundu kesilen bir ağaç için yaş tutardı. Bir Adanalı kadar sıcak kanlı, Karadenizli olmamasına karşın, bir karadenizli kadar cana yakın, bir aydınlı kadar oturaklıydı. Sportmen bir kişiliği vardı. Hergün at biner, yüzmeye gider, kürek çeker ve tavla oynardı. Alçak gönüllüydü ama hiç de uysal değildi. İnsanüstü değildi ancak tam insandı. Kimi uluslar onun dünyanın tarihini değiştirdiğini, kimi uluslar ise yüz yılın yetiştirdiği en büyük adam olduğunu belirtmişlerdir. 

1938 yılının 10 Kasım günü bu büyük insan, bu güzel insan aramızdan ayrıldı. İstanbul üniversitesinde hukuk fakültesinde çalışan bir Alman profesör ağlayan, üzülen öğrencilerin durumunu gördü ve çok şaşırdı. Derse girip girememe tereddüdü yaşarken bir alman için Rektör beyin yanına gider ne yapacağımı bilemiyorum der. Hoca sizde böyle büyük bir insan ölünce be yapılıyorsa onu yapın der. Alman Profesör bizde bu kadar büyük bir insan ölmedi ki der. 

ÖLÜMÜNÜN 85 YILINDA GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'Ü VE SİLAH ARKADAŞLARINI RAHMETLE ANIYORUM..

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.