NEREDE BÜYÜK BİR PROJE ORADA BİR RÜSTEM!
Vahdet Nafiz Aksu
08 Nisan 2018 Pazar 17:30
ABD işgal ve zulüm imparatorluğunun ülkemizdeki fitne merkezidir İncirlik Üssü. Memleket ahvalini ele aldığımız birçok dost sohbetinde gündemimizi işgal etmiştir üssün ülke ve bölge coğrafyasına etkileri.
Soğuk savaşın yoğun dönemlerinde buranın Sovyet tehdidine karşı etkili bir kale olduğu fikrinde olan çok sayıda aydın vardı. Tabii karşı olanlar da az değildi.
*
Beni bu tür sohbetlerde en tedirgin eden husus, üste nükleer başlıklı füzelerin bulunduğuna dair iddialardı.
Ne zaman “İncirlik/Nükleer Füze” muhabbetlerine muhatap olsam “Acaba Türkiye’nin nükleer silah ürettiği, bu ileri teknolojiye sahip olduğu günleri görebilecek miyim?” diye iç geçirir, hayıflanırdım.
*
Beni ülkem adına sıkıntılara gark eden bir haber okumuştum yıllar önce. İran'da 70'li yılların sonu ve 80'li yılların başında Şahab füze projesi sonuca ulaşmıştı. Bir köşe yazısında diyordu ki " İran bu füzelerle istese bizim boğaz köprüsünü bile uzaktan imha edebilir."
Evet, İran dost bir ülkeydi, Kasr-ı Şirin Antlaşmasından beri aramızda ciddi bir sorun yaşanmamıştı.
Buna rağmen, bölgenin Türkiye ile hükümranlık yarışına girebilecek yegâne ülkesinin bize böyle ciddi alanlarda fark atması canımı çok sıkmıştı.
Diyordum ki bu konuları konuştuğumuz dostlara “ Ülkemiz için asıl büyük tehdit bu gibi gelişmeler, hatta PKK’dan bile.” Abartılı bulunuyordu bu değerlendirmelerim.
Büyük ambargolarla bunalan İran uzun menzilli füze projeleriyle uğraşırken, bir yandan da nükleer denemeler yapıyor, bu alanda ABD’ye bile kafa tutuyordu.
Bizim ordumuza musallat olan gayri milli çeteler ise milli iradeye pranga vurmakla meşguldü o sıralar. Darbe, muhtıra, mektup zinciri, maalesef NATO/FETÖ ittifakıyla milletin tepesinden bomba yağdırma ihanetine kadar vardı
*
Çok şükür milli bir uyanış, silkiniş şuuruyla karanlık dönemler yerini aydınlık sabahlara bıraktı. Ordumuz, ileri teknoloji devrimiyle kendi silahını, mühimmatını üretip, bunlarla yedi düvele karşı zaferler kazanıyor artık. İşte Fırat Kalkanı, Afrin.
*
Çünkü geleceğe emin adımla yürüyen Türkiye’nin bu çetin, iç ve dış hain kaynayan coğrafyada nükleer güç olmadan tutunması mümkün değil. Bu, sabırla sebatla, gayretle kat edilecek uzun, meşakkatli bir yol. O yola çıktık, milli nükleer bilgi ve tesis üretiminin ilk adımını Akkuyu ile atmış olduk işte.
Santrali'nin temelinin, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Putin'in katıldığı törenle atılması Türkiye için bir dönüm noktası. Bu tesisin Türk nükleer bilim adamları için bir atölye, bir başlama merkezi olacağına inanıyorum. Hayırlı olsun.
İnşallah sıra santral ötesi milli nükleer projelerimizin hayata geçirilmesinde, Türkiye’nin nükleer silaha sahip bir ülke olmasında.
*
Bu büyük projeye çevresel kaygılarla samimiyetle itiraz edenlere diyeceğimiz yok. Elbette gerekli tedbirler alınmalı, alınıyor da.
Ancak malum istemezükçü geleneksel büyük proje muhaliflerinin bu tarihi gelişmeyi hazmedemeyişleri hazindir.
Hazindir ama ne ilktir, ne son olacaktır.
Boğazın ilk köprüsünden, duble yollara, dev havalimanları projelerine kadar her büyük işe kırmızı kart gösteren bu zihniyetin kökleri çok eskilere dayanıyor. Yazımızı, payitahta göç akınını önlemek gerekçesiyle, Muhteşem Süleyman’ın büyük bir projesine itiraz eden Rüstem Paşa’nın öyküsüyle bitirelim.
*
Kanuni Sultan Süleyman 35 kilometre öteye atla gidip su keşfetmiş, Mimar Sinan'a soruyor: «Bu suyu hendese ile İstanbul'a getirtmek mümkün müdür?»
Koca Sinan arz ediyor:
«Mümkündür ama yol boyu dört sıra kese akçe dizilse, o kadar masraf olur.»
Bütçe meselesi tabi. O halledilir de devşirme Rüstem engeli var bir de.
Diyor ki:
«O zaman İstanbul'da su bollaşır, yaşamak kolaylaşır, herkes buraya akın eder. Sonuçta hayat pahalılaşır. Bu suyun getirilmesi caiz değildir.»
Velhasılıkelam, Rüstem damarı hiç eksik olmadı bu diyarlarda.
Nerede büyük bir proje orada nice çağdaş Rüstem!
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Erzurum Olay
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.