28 Kasım 2024
  • Erzurum-10°C
  • İstanbul8°C
  • Ankara2°C

ÖZTÜRK AKKÖK YAZDI: 'KULELERİMİ İSTİYORUM'

Öztürk Akkök yazdı: 'Kulelerimi istiyorum'

22 Temmuz 2014 Salı 01:23

Her ülkenin, her şehrin, hatta her ilçe ya da köyün kaderinde acı-tatlı yaşanmışlıklar vardır.
O yaşanmışlıklar hafızalarda iyi-ya da kötü şekliyle derin izler bırakır, yıllar geçse de unutulmaz.
İşte böylesi unutulmaz, insanın yüzünü buruş buruş eden, kahır dolu acı bir olaya daha birkaç gün önce hep birlikte tanıklık ettik.
Şehrin ekonomisine çok ciddi katkısı olmasa da, görüntüsüne farklılık katan, fotoğraflarda müthiş güzellikte fon oluşturan, özellikle hava karardıktan sonra ışıl ışıl görüntüsüyle kente gelen yabancılara “bu da ne?” dedirten atlama kulelerinin çöküşü biliyorum ki, hepimizi derinden sarstı, üzdü, kahretti.
Atlama kuleleri, kısa zamanda Erzurum’un simgesi haline gelmişti. İnsanlar gezmek, belki bişeyler yemek, içmek ve hava almak amacıyla kulelere gidiyor, hoşça vakit geçiriyorlardı.
Burası elbet bu amaç için yapılmamıştı.
Dünyanın dörtbir yanından sporcular Erzurum’a gelsin, kulelerde atlamalar yapsın, yarışsın istiyorduk.
Yapamadık!
“Niye” derseniz…
Tek sebep beceriksizlik, işi bilememek.
E emaneti ehline teslim etmez, atamalarda “liyakat” esasını değil de “benim adamım” ilkesizliğini ararsanız, olacağı budur.
Aslında bu, belki atlama kulelerinin çöküşünden çok daha önemliı bir tartışma konusudur.
Erzurum’un kalkınmasını, eski parlak günlerini yakalamasını istiyorsak, bu ilkesizliği mutlaka masaya yatırmalı, enine-uzununa tartışmalıyız.
Hani bazı yatırımlar vardır ki, ekonomik anlamda belki çok fazla getirisi yoktur, istihdama direkt katkı sağlamayabilir, kalkınmanızda itici güç de oluşturmayabilir.
Ama o yatırımlar “prestij” yatırımlardır. Size hava katar, ayrıcalık sağlar, hemcinslerinize karşı şöyle ufaktan da olsa caka satmanıza sebebiyet verir.
O prestij yatırımlardan birisi Hürriyet’in, Türkiye’nin ve Zaman Gazeteleri’nin matbaalarıydı.
İstanbul gazetelerinin çoğu Organize Sanayi’deki tesislerde basılıyor ve bölgeye dağıtılıyordu.
Erzurum bölgenin medya merkezi halini almıştı.
Ama gelin görün ki, sahip çıkamadık o tesislere, Trabzon’a taşınmalarına seyirci kaldık ve bu transferlere gık’ımızı bile çıkartamadık.
Kısacası biz o günlerde Doğu’nun Bâb-ı Âli’siydik, sıradışıydık, şimdi sıradanı bile değiliz.
Bizim bir başka prestijli yatırımımız da atlama kuleleriydi.
Artık onlar da yerle bir!
Deniyor ki, 100 milyon lira toprağa gömüldü, yani zarar büyük.
Pes yani, elbet zarar büyük.
Ama maddi zarardan çok daha büyük olanı, sürekli çizik yiyen karizmamızın tamamen kazınmış oluşudur.
Çöküş olayından sonra adli ve idari soruşturmalar başlatıldı.
Sorumlular, arzsızlar, hırsızlar, uğursuzlar umuyor ve ümit ediyorum ki, en ağır şekilde cezasını bulur.
Konunun en yakın takipçilerinden birisi olacağımızdan kuşkunuz olmasın.
Bir düşüncem var. Sizlerle paylaşmak istiyorum.
Fitilin ateşleyicisi olmaya ve meselelerimize sahip çıktığımızı göstermeye ne dersiniz?
Atlama kulelerinin enkazı, gören herkesi rahatsız ediyor.
Bunun için temizlik çalışmalarına da bir an önce başlatılmalı ve en kısa zamanda da yıkılanın yerine yenisi yapılmalıdır.
Evet…
Yazımın başlığında çağrımı yaptım:
“Ben atlama kulelerimi istiyorum!”
Hem de bu yıl, kış gelmeden, kar yağmadan istiyorum.
Bu sadece küçük bi azınlığın değil, hepimizin talebi olmalı.
Gelin “Atlama kulelerimi istiyorum” çağrısını yüksek sesle yapalım. Özellikle sosyal medyada bir zincir oluşturalım.
Herkes aynı talebi tekrarlasın. Bu ses çok büyüsün ve Ankara’da yankı bulsun.
İnanıyorum ki, sesimize kimse kayıtsız kalamayacaktır.
Haydi öyleyse, şimdiden tezi yok…
Dağbaşını duman almış, yürüyelim arkadaşlar!


Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.