SAKIN İNCİTME BİR CÂNI YIKARSIN ARŞ-I RAHMÂN'I
Selman Soğukpınar
23 Ekim 2016 Pazar 11:28
İstikamet; haktan hiç inhirâf etmeden, hiç sağa-sola eğilmeden Cenâb-ı Hakk’ın rızâsı istikametinde yürümektir.
Hayatın iniş ve çıkışları, med ve cezirleri, bir başka ifadeyle kaderin cilveleri; mü’minin istikametini imtihan eder.
Meselâ insanı öfkelendirecek bir hâdise; gerek kalpteki his ve niyetleri, gerekse söz ve davranışları imtihan eder.
Varlık ve kudret ayrı bir imtihan, yokluk ve acziyet başka bir imtihan getirir.
Mümin, kulluk hayatında ibadetlerinden lezzet almak ister. İşlediği Salih amellerin ruhaniyet ve feyizlerinin kalıcı olmasını arzu eder ve böylece maneviyatta terakki etmek ister.
Fakat nefsin hevâ ve heveslerinin iç dünyasında yahut söz ve davranışlarında meydana getirdiği tahribata mâni olmazsa, bu arzusu gerçekleşmez.
Kısacası ters bir akıntıda boşuna kürek çekmiş olur.
Rabbimizin buyurduğu gibi “Amelleriniz boşa gider de farkında olmazsınız.”
Hayat sizi bazen öyle engellerle imtihana tabi tutar ki nefsinize ağır gelen bu engeller sayesinde halk deyimi ile damarlarınızdan kanınız çekilir başınızdan aşağı kaynamış sular dökülür.
Birileri de bunu sizin istikametinizin kaydığı zannına kapılır.
Hâlbuki ki bunun istikamet yada imani ve itikadi noktada sapma ile uzaktan yakından bir alakası yoktur.
Sizi bu hala sokan sizin kendi kendinize çıkardığınız engellerden kaynaklanan bir durum değil, insanların sizin için verdikleri sözde durmamaları yada sizin o insanları gözünüzde çok fazlaca büyütmenizden yada onlara duyduğunuz aşırı güvenden kaynaklanmaktadır.
Bu bağlamda yaşadığınız buhran hayatınız boyunca birçok defa tekrarlanmaz eğer yaşadıklarınızdan hakiki manada ders çıkarmışsanız.
Yok, eğer yaşadıklarınızdan ders çıkarmadıysanız bu ıstırap verici durumları hayatta birçok defa yaşayacağınızda aşikârdır.
Aslında İnsanoğlunun hayatında yaşadığı bütün olumsuzlukların sebebi yine insanoğlu ve insanoğlunun da benliğinde kaybettiği vefasızlık duygusudur.
İnsan aslında yine insana yani kendisine karşı göstermiş olduğu vefasızlık ile kendini kaybetmiştir.
Tasavvufi düşüncede insan Allah'ın halifesidir.
Bundan dolayı kim olursa olsun bir insanı incitmek veya bir kimseyi hor görmek yâda ona karşı vefasızlık duygusuna bürünmek insanoğlunun Allah'a karşı işleyebileceği en büyük suçlardan biri olarak görülmüştür.
İnsan kalbi ise nazargâh-ı ilâhîdir.
Hz. Peygamber tüm âlemlere rahmet olarak gönderilmiş ve cinsiyeti, ırkı, milleti ne olursa olsun insanoğluna izzet ve onuru dolayısıyla en güzel şekilde muamele etmiştir. Toplumda vefasızlığın yaygınlaştığına, sıradanlaştığına çok rastlıyorum. Ahde vefanın, vefasızlığın her türlüsünün yaşandığı toplumumuzda vefaya öylesine çok ihtiyacımız olduğunu müşahede ediyorum.Toplumda vefasızlığın yaygınlaştığına, sıradanlaştığına çok rastlıyorum. Ahde vefanın, vefasızlığın her türlüsünün yaşandığı toplumumuzda vefaya öylesine çok ihtiyacımız olduğunu müşahede ediyorum.
Manasına baktığımızda görüyoruz ki ahde vefa; sözünü yerine getirme, sözünde durma, sevgi, dostluk, arkadaşlılık ve bağlılıkla sebat etme, yetme, yetişme…´ gibi en güzel manaları üzerinde toplayan Vefa nadide bir gül gibi geliyor bana…Komşulara hayırhah ol
Ahvallarından agah ol
İnsanlık eyle bir şah ol
LUTFİ makbûl-i dergah ol
Sakın incitme bir cani
Yıkarsın arş-ı Rahman'i (Alvarlı Muhammed Lütfi Efendi)
Alvarlı Efe “Bir cânı incitme”, “Sakın incitme bir canı, Yıkarsın Arş-ı Rahman'ı” ve “Cânânı incitme cânâ tendeki cânın incinir” gibi dizeleriyle hem Hz. Peygamber'in yolunu takip etmiştir.
Tasavvufi eğitimin hedefi de aslında insanın olgunlaşmasıdır.
Olgunlaşan insan çevresine zarar vermez, vefasızlık duygusu gütmez, kin ve nefretten uzak durur ve hiçbir canlıyı incitmez.
Ancak çevresinden gördüğü kötülük ve hakaretler karşısında incinmeyen insan profili çok azdır..
“Gönül kırmak Allah'ı incitmektir.” anlayışını hayat tarzı hâline getiren Mevlânâ, “Bu hırka içinde olduğumuz müddetçe ne kimseden incinir ne de kimseyi incitiriz.” diyerek tam bir tevhid örneği sergilemiştir.
Fiziki yaralar zamanla iyileşir fakat gönül yarasının iyileşmesi zordur.
Çünkü gönül sırça gibidir ve kırılgandır.
Bu nedenle denilmiştir ki: Kılıç yaraları zamanla iyileşir ama dil yarası asla iyileşmez.
Mesela gönül kıran kimsenin kıldığı namazın kendisine fayda vermeyeceğini, gönül kırarak kılınan namazın ve türlü meşakkatlerle varılan haccın kişiye bir faydası olmayacağını dile getirmektedir.
Eğer gönül kırdın ise, bu kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi elin yüzün yumaz değil.
Aksakallı pîr hoca, bilemez hâli nice
Emek yimesün hacca, bir gönül yıkar ise ..
Bu nedenle Yunus Emre bir gönle girmeyi, gönül almayı bin kez hacca varmaktan daha kıymetli görmüştür.
Yunus Emre!nin şiirlerinden olan şu dizeler, sufilerin insana verdiği değeri ortaya koymak için kâfidir. O şöyle demektedir:
‘’Yunus Emre der hoca, gerekse var bin hacca
Hepisinden de eyice, bir gönüle girmektir. ‘’
Bu manada Alvarlı Efe Hz. Peygamber'in ümmetin günahlarından dolayı incineceğini ancak insan-ı kâmil olan kişinin kimseyi incitmeyeceğini, dolayısıyla insan-ı kâmil olanın günahkar duruma düşerek o'nu da incitmemesini salık veriyor.
Kişinin işlediği günahlarla Hz. Peygamber'i inciteceğini şöyle ifade etmiştir:
‘’Felekde hâsılı insân isen bir cânı incitme
Günahkâr olma fahr -i âlem-i zî-şânı incitme ‘’
İnsan mahluktur ve kuldur.
İnsanlara karşı kusur işleyen insan karşısındakinin dostluğunu ve sevgisini kaybedeceği gibi Allah'a karşı bir günah işlediğinde de Allah'ın sevgisini zamanla kaybedebilir.
Ancak Allah Rahman, Rahim ve Afüvv sıfatlarıyla affedebilmektedir.
Ayet-i Kerime'de buyrulan: “Ey insan Kerim olan Rabbine karşı seni kim aldattı” (İnfitar, 6) ifadeleri insanın Allah'ın affetmesi ve keremine karşı yaptığı hatalar hususunda daha fazla dikkatli olmasına apaçık bir işarettir.
İnsanlar kendi aralarındaki münasebetlerde birbirlerine karşı hatalı davranışlarda bulunduklarında birbirlerini affetmeleri zor iken, Allah Teâlâ’nın, kulun pek çok hata ve noksanına rağmen yine o kula ihsanda bulunması; Allah Teâlâ’nın Rahman, Rahim ve Afüv isimleriyle açıklanabilecek bir durumdur.
Sonuç olarak modernleşmenin getirdiği bunalım beraberinde insanı değerlerden uzaklaşmamıza vesile olmaktadır.
Bu yüzden gerçek kâmil bir Müslüman olarak vefa duygusunu benliğimizden yitirmeyelim.
İnsanlara verdiğimiz sözde duralım bilelim ki “Gönül kırmak Allah'ı incitmektir.”
Kamil insanın gönlü Hakk'ın isim, sıfat ve fiillerini yansıtan ayna gibidir.
Yapacağınız bir gönül yoksa yapılı gönülleri yıkmamanızı âcizane tavsiye eder ve deriz ki;
‘’Gönül yarasından sakınmak gerek
Ki yoktur cihânda onun merhemi,
Elinden gelirse gönül yıkma ki
Yıkık gönlün âhı yıkar âlemi.(Sâdi-i Şîrâzi)
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Erzurum Olay
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.