ŞEHRİN SESİ (VOİX DE VİLLE)
Vahdet Nafiz Aksu
23 Ağustos 2015 Pazar 17:03
Değerli dostum Mükremin Uzun, geçen gün şöyle bir mesaj gönderdi bana:
Vodvil: İçtimai meseleleri mizahi bir zaviyeden hicveden tiyatro türü… Fransızca "Voix de Ville" (Şehrin Sesi) terkibinden neşet etmiştir.
"ŞEHRİN SESİ"!
Çok hoşuma gitti.
Şehirler bize ne diyor acaba?
Şehirlerin sedasını işitebiliyor muyuz, acaba?
Şehirlerin sedasına bir "aksiseda" verebiliyor muyuz, acaba?
***
Aziz dostum haklı, "ŞEHRİN SESİ “ne güzel bir kavram, ne güzel bir ifade…
Kadim şehirlerin, tıpkı canlılar gibi bir ruhu vardır.
Bunu biliriz.
Demek şehirlerin, bu ruha tercüman olan bir de sesi varmış.
Şehirler, her gün bizimle konuşuyorlarmış.
Gece kulağımızı tatlı ninniler söylüyor, sabah “günaydın” diyorlarmış.
Kederlerini, sevinçlerini, memnuniyet ve şikâyetlerini lisanı hal ile kulağımıza fısıldıyorlarmış.
Bize; dilsiz, dudaksız sözler söylüyorlarmış.
Gerçi söyleyeceklerini herkesin içinde dile getiriyorlarmış, fakat bu söyleyişleri şehir sevdalılarının kulağından başka hiç bir kulak, duymuyor, anlamıyormuş.
Öyle değil midir, ehlidilin dilinden, lisanıhâlden anlayan anlarmış sadece…
Vicdan kulağı olan, vicdana fısıldananı işitirmiş yalnızca.
***
Evet, Erzurum yıllardır bize bir şeyler söylüyor.
Bazen gür sesiyle haykırıyor.
Bazen kısık bir sesle romantik şarkı söyler gibi kulağımızı okşuyor.
Şehir bize, size, onlara ne diyor acaba?
Sedasını işitebiliyor muyuz, acaba?
Sedasına bir "aks-i seda" verebiliyor muyuz, acaba?
***
Evet, Erzurum bize ne diyor?
Şehir ne der ki şehirliye?
Şehri yönetene?
Kendisini temsil edene?
Turiste, gezgine, ara sıra uğrayıp gidene?
***
Haykırışlarının bazısını not ettim, fısıldayışlarından ezberlediklerim oldu. İşte bazıları:
“Kıymetimi bilin ben başka şehirlere benzemem, her şeyin başladığı şehir benim.” diyor.
“Tarihin vitrini, milli kültürün harcıyım.” diyor.
“Türklüğün kapısı, Türk ocağının özüyüm, vatanın tapusu, İslam mülkünün anahtarıyım” diyor.
“Bütün Anadolu’yu kurtaranım, vatanın ne zaman başı sıkışsa ‘âmânı zamanı yok, balını yapan arı gibi kahramanlığımı yaparım.” diyor.
“Cumhuriyetin ana rahmine düştüğü diyarım, Devleti vücuda getiren güneşin ufkunda doğduğu beldeyim, kongreyi her türlü tehlikelerden koruyabilen ana kucağıyım” diyor.
“Vatana borcumu hep ödemişim, vatandan hep alacaklıyım, bir yazar öyle diyor, demesine de, vatandan alacak tahsil edilir mi hiç, bedelsiz verilirse verilen makbuldür vatana” diyor.
Sözü uzatmaya ne hacet, “Erzurum’um ben” diyor.
***
"Bu Nefî, İbrahim Hakkı, Sümmanî, Emrah şehrinden o büyüklükte yeni edipler, şairler, kültür adamları yetişsin. Çünkü kalkınma kuşunun bir kanadı kültür, sanat, bilim; diğeri ekonomi, sanayi, ticarettir. Tek kanatla uçamam." diyor.
"Üniversitelerimden ülke çapında namlı, dünya ölçeğinde şanlı bilimler adamları çıksın, teknokentim bir icat ve patent merkezine dönüşsün" diyor.
"Dünyayı besleyecek potansiyelim var, yüksek teknolojili sanayiye dayalı hayvancılık merkezi olayım, üretim ekonomisi hayat bulsun, fabrikalar, atölyeler peşi peşine hizmete girsin" diyor.
***
“Bunları bilin, bildiğinizle amel edin, mamur edin beni” diyor.
Beyanat kalkınmadığının şehvetine kapılarak çok konuşup, az iş yapanlara, Mevlana lisanı ile fırça atıp "Bizarem, ez u vez an sohen bizarem! - Onlardan ve onların söylediklerinden bıkıp usanmışım!” diyor.
Gece gündüz kendisi için çalışıp, alın teri döken vefakâr yöneticiler için de “Sayılarını artırsın Mevla’m, gönlümdeki yerleri Palandökenler kadar yücedir” diyor!
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Erzurum Olay
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.