23 Kasım 2024
  • Erzurum-1°C
  • İstanbul17°C
  • Ankara10°C

SEYYAH OLDUM DİYAR, DİYAR GEZERİM

Selman Soğukpınar

12 Mart 2017 Pazar 10:22

Sayın Cumhur Başkanımız Recep Tayyip Erdoğan’dan aldık öğüdü.

Ne diyordu Reis; ’Bizim aşkımız var, bizim sevdamız var gençler! Bu ülkeye bizim borcumuz var! Bu millete bizim borcumuz var gençler! Bunu ödemek için yürüyeceğiz!’’

Ve Rabbime sonsuz hamd-u senalar olsun.

Vallahide, Billahi de bizim bu millete bizim bu vatan sevdamız var.

Ve gece gündüz, yağmur, çamur, kar boran demeden yürüyoruz.

Kiminle mi?

Başta Sayın Cumhur Reisimiz, ardından Sayın Başbakanımız ve öncümüz rehberimiz gururumuz suyun Duayeni, barajlar kralı Orman ve Su İşleri Bakanımız Sayın Prof. Dr. Veysel Eroğlu, bürokratları ile birlikte Sayın Bakanımızın deyimi ile ‘’Zamanla Yarışıyoruz’’.

Ülkemizin dört bir tarafında hizmet götürüyor tamamlanan tesislerin açılışını yapıyor yeni tesislerin temelini atıyor.

Aziz milletimiz ile kucaklaşıyoruz.

Ve bu yolculukta her gün bu Aziz millete hizmet etmeyi nasip eden Rabbimize sonsuz şükürler ediyoruz.

Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’a, salât ve selam O’na yar olan önderimiz HZ. Muhammed’e(sav) ve o’nun ümmetine olsun…

 

Yollardan geçiyor, çeşmelerden su içiyoruz.

 

Bazen dalıyor gözlerimiz uzaklara, uzaklarda ki derinliklere iniyoruz.

 

Derinliklerse huzura erdiriyor yüreğimizi..

 

Bazen gecenin zifir karanlığında ay ve yıldızlar ulaştırıyor bizi menzile..

 

Bazen de vardığımız diyarlarda Sabah ezanları karşılıyor hoş geldin dercesine..

 

Güneşte kavrulduğumuz oluyor gökyüzünün gözyaşlarında ıslandığımız gibi.

 

Dar geçitli sokakların bendesi oluyor, hayânın, hayatın atar damarlarında dolaşıyoruz bazende..

 

Şüphesiz Rabbimin kereminden ve kulunda gösterdiği hakikatten peyda olur.

 

Diyoruz ve secde ediyor, sinemizdeki karanlıklardan aydınlığa çıkıyoruz..

 

Bu bir hicret midir yakarışa?

 

O secdelerle dökülüyor eteklerimizdeki ganimetler, geç kalınmış başlangıçlar dokunuyor yüreğimize.

 

Yaklaştı rezm vakti buladık duruşumuzu huzur-u ilahiyye..

 

Diyoruz ve huzura eriyor yüreğimiz..

 

Her an yeni bir yaratışta olan Rabbimiz bize diğer ümmetler kadar özel oluşumuzu müjdeliyor!

 

Yemekten, içmekten feragat edip ruhu doyurma projeleri sunuyor bize.

 

Ekleyip dururken secdeleri ardı sıra sevgiliden adanma öğretileri doğuyor özümüze.

 

İman adanmak feda olmaktı.

 

Rabbimiz’in dediği gibi yavaş yavaş öze dönmek, fedakarlık yapmak ve korunmaktı, değerlerimizi yitirmemekti…

 

Talebimiz kadar vardık talep ettiğimiz kadar sevgili olabildik.

 

Ve bizler dosdoğru bir kulluk bilinciyle kuşanıyoruz sorumluluklarımızı, ötelere hazırlık yapıyoruz ki Müslümanın iki dünyasının olduğu gerçeğine varıyoruz.

 

Netleşiyor düşüncelerimiz, tavizsizliğin keskin çizgisine bırakıyoruz ufkumuzu, varoluşu ilahi sevgiye mazhar olarak idrak ediyoruz.


Bu alış verişi yapanlar tövbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, oruç tutanlar, rükû edenler, secde edenler, iyiliği emredip kötülükten alıkoyanlar ve Allah'ın sınırlarını koruyanlardır. O Müminlerin müjdele! Buyuruyor Rabbimiz.. Tevbe (9/ 112)

Huzura eriyoruz..

 

Şerefli ecdadımızı kahraman şehitlerimizi anıyoruz..

 

Onlar ki canlarını Rahman’a feda ettiler ve gerçek bir adanış destanı yazdılar.

 

Mülkiyetleri olmayandan sarfedip cenneti kazandılar.

 

Ve bizler biliyoruz ki…

 

Değerini, duruşunu, hakikati kaybeden özünü kaybeder.

 

Tefekkür ediyoruz..

Huzur ile dilimizdeki yanıklar dimağımızda yankı buluyor..

 

Kelamlarımız ötelere dua kapıları açıyor..

 

Tefekkür ki anlık bir olay değil, bir yaşam tarzıdır..

 

Gün içerisinde çalışırken bir an durup her şeye ara verip etraftaki çiçeklere, ağaçlara bakıp ne güzel yaratıldıklarını mı düşünmektir tefekkür..

 

Cenab-ı Hakk’ın önce Efendimizin (a.s.m.) şahsına ve sonra onun şahsı üzerinden bütün müminlere, bütün insanlara yönelik birinci emridir tefekkürdür.

 

Yani kendisine ve her şeye “Yaratan Rabb’inin” adıyla bakmak; her şeyde O’nun mührünü, tabiri caizse O’nun imzasını yani O’nun isimlerini görmektir.

 

Efendimiz, her zaman her şeyi o’nun adıyla, Âlemler Rabbi’nin ismiyle okumuş ki, şu hadis bunun net bir şekilde ifadesidir: “Benim susmam fikir, konuşmam zikir, bakışım ibret bakışıdır.”

 

Kur’an neden insanı sakındırıyorsa Efendimiz ondan uzak duruyordu. Kur’an neye bakılmasını emrediyorsa Efendimiz ona bakıyordu. Kur’an nasıl bakılmasını emrediyorsa Efendimiz o şekilde bakıyordu. Benim için tabir yerindeyse en birinci siyer, Efendimizin hayatını anlamak için en birinci rehber Kur’an-ı Hakîm’dir.

 

Peygamberimiz ne yapıyordu, nasıl yaşıyordu, bunu anlamak istiyorsan önce Kur’an’a bakmalıyız. Kur’an “Bakmazlar mı göğe onu nasıl bina edip süslemişiz” buyuruluyor.

 

Kur’an böyle buyuruyorsa eğer, demek Resulullah gökyüzüne baktı ve onun nasıl bina edilip süslendiğini düşündü. Veya mesela Mülk Suresi’nde “Üstlerinde kanatlarını çırpa çırpa uçan kuşlara bakmazlar mı?” buyuruluyor.

 

Demek ki Peygamber başını göğe çevirdi ve kanatlarını çırpa çırpa sürüler halinde uçan kuşlara baktı. Kur’an; “Bakmazlar mı arza onu nasıl yayıp döşemişiz” diyor, demek ki Resulullah yeryüzüne bu nazarla baktı.

 

Bütün bu ayetler Efendimizin hayatının bir gerçeği olarak çıkıyor karşımıza…

Açıkçası günlük hayatın meşguliyetleri, trafik, toplantılar, yetişmesi gereken işler tefekküre pek müsaade etmiyor.

 

Belki de ajandalarımıza tefekkür saati koymalıyız.

 

Efendimiz, çarşıda, pazarda dolaşırken dahi nasıl tefekkür edilir, Allah’ın yarattıklarına bakarak nasıl tefekkür edilir, sofrada oturup yemek yerken nasıl tefekkür edilir, gündelik hayatın içindeki her bir şey nasıl bir tefekkür konusudur, bunu bize gösteriyor.

 

Efendimiz, yirmi dört saat ve bütün bir ömür nasıl tefekkür edilir, her an, her şart ve her olay nasıl Allah’ı düşünmenin bir vesilesine, bir imkânına dönüştürülür, bunu hayatıyla bize gösteriyor.

 

Modern zamanlardayız, o yüzden “Peki bunu yaptığımızda elimize ne geçecek?” sorusu önemli.

 

Evet, Allah’ı tefekkür edeceğiz, Allah’ın rızasını kazanmış olacağız, Allah’ın melekleri, Kiramen Katibin bunu yazacak, tefekkürle ibadetimiz genişleyecek, derinleşecek ki; Efendimiz “Bir saat tefekkür, bir sene nafile ibadetten hayırlıdır” buyurarak tefekkürlü ibadet ve tefekkürsüz ibadet, tefekkürlü hayat ve tefekkürsüz hayat arasındaki farkı gösteriyor.

 

Tefekkür ederek sağlayabileceğimiz faydalar bu kadar mı?

 

Bunun ötesinde daha pratik bir tarafı da var. Efendimiz buyuruyor ki: “Eğer kuşlardan ibret alsaydınız, ders alsaydınız rızık endişesine düşmezdiniz. Çünkü onlar sabahleyin aç halde yola çıkarlar, akşamleyin dolu kursaklarla yuvalarına geri dönerler.”

 

Sonuç olarak diyorum ki tefekkürle yaşayabilsek şeytanın ve onun yolundan gidenlerin desiselerini, vehimlerini; onların aklımıza, zihnimize atmaya çalıştıkları kancalar, sorular, şüpheler bizim aklımızda, kalbimizde yer bulamayacak.

 

Ömrümüz Allah’ın varlığını ve birliğini biliyor olmanın, her an, her hâl ve şartta O’nun huzurunda olduğumuzu biliyor olmanın ve O’nun rahmetinin her şeyi –hatta bizim ilk anda musibet gibi gördüğümüz şeyleri dahi– kuşattığını biliyor olmanın idrakiyle geçecek.

 

Dolayısıyla O’nun huzurunda olmanın idrakiyle de kalbimiz huzur bulacak; kendi iç dünyamız huzur bulduğu gibi etrafımıza da huzur vereceğiz.

 

Dolayısıyla Peygamber Efendimizin hayatındaki o tefekkürden ders alıp tefekkür içinde yaşanan bir hayat ile Cenab-ı Hak bu dünyada dahi bir cennet hayatı yaşamayı bize nasip edecek. Hepimize nasip etsin inşallah.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.