SOHBET OLA BERİ GELE
Vahdet Nafiz Aksu
30 Temmuz 2017 Pazar 13:51
Seneneler önce bir gün, yönettiğim yerel gazetenin yazıhanesinde dostlarla sohbet ediyorduk. Tanımadığım iyi giyimli, efendi meşrep bir genç geldi, selam verip oturdu.
Hoş geldin dedik, çay söyledik.
Ben onunla bir mesele üzerinde konuşurken, diğer arkadaşlar da kendi aralarında söyleşmeyi sürdürdüler.
Baktım bir ara bizimkiler, benim de tanıdığım bir zatı eleştiriyorlar. Canım sıkıldı buna, tam müdahale edecektim ki, az önce yanımıza gelen delikanlı benden önce davrandı.
-Bu söylediklerinizin hiçbiri doğru değil.
-Sen nereden biliyorsun?
-Çünkü bahsettiğiniz kişi benim babam!
*
Mahcubiyetten yerin dibine girdim. Diğer arkadaşlar da pek utandılar, kıpkırmızı kesildiler.
Delikanlı efendi davrandı, elimi edeplice sıkıp gitti.
Kulağıma küpe oldu hadise, o günden bu yana asla müsaade
etmem kendime ait yerlerde böyle şeylere.
*
Bir mısra vardır dilimden düşmeyen:
“Cennet değil mi dost ile sohbet dedikleri.”
İşiten dostlar “niye değiştiriyorsun o canım mısraı, dost değil, yar ile değil mi aslı? ” diye ikaz ederler beni hemen.
Evet, bilirim öyledir, lâkin yar ile sohbetin kendisi şiir zaten, ayrıca şiirleştirmek lazım gelmez, der geçerim.
*
Yürekten inanırım buna, dostların sohbeti dünyanın en lezzetli meyvesidir.
Yeter ki uzun uzadıya hatıra nakli, kişisel methüsena, gıybet ile bu tatlı meyve ekşi hale getirilmesin.
Sıcak sohbet ortamları, ölü kardeş eti yenen sofralara dönüştürülmesin.
*
Şahsi mekânlarda, evimizde veya toplu halde bir araya gelinen yerlerde hal hatırdan sonra söz dönüp dolaşıp mutlaka siyasete geliyor.
Yetmiyor, Dinî konularda ilgili ilgisiz herkes ahkâm kesmeye başlıyor.
Etnik meseleler, mezhebi mevzular, sportif meseleler gırla gidiyor.
*
Herkes uzman maşallah, herkes her şeyi biliyor.
Hazret ayet tefsir ediyor, bir hastalık hakkında doktor gibi malumat veriyor, uluslararası ilişkilerden dem vuruyor.
Geçenlerde bir akademisyen dostumuz bize ikramda bulundu, yanımızdaki bir bürokrat yarım saat şanlı tarihimizden anlattı durdu. Olaylar yanlış, tarihler çelişkili, menkıbeler alakasız…
Olsun ne önemi var, dinleyenler başlarını sallayıp tasdik yarışındalar.
Önemli bir ABD Üniversitesinden yeni transfer edilen bir fizik hocası söz alınca sevindim, yeni bir şeyler öğreniriz diye.
O da Suriye politikamız konusunda uzun bir nutuk irat etmeye başlamasın mı?
Bana “çok suskun kaldın” dediler, “Böyle seviyeli müsademe-i efkâr ortamında bize dinlemek düşer efendim” deyip, kurtuldum derin entelektüel bir ortamda sınırlı malumatımla rezil olmaktan.
*
Ne diyorduk? Böyle güzel sohbet ortamlarında kesinlikle etnik mevzulara girmemek lazım.
Bu sadece nezaket değil, bir temel iletişim kaidesi aynı zamanda.
Veryansın ediyorsunuz, kalabalık bir ortamda herhangi bir etnik guruba.
Adam sabırsızsa tepki veriyor, zarif bir kişiyse ezilip, üzülüp sessiz kalıyor.
Veya bir mezhep, tarikat aleyhine olur olmaz konuşuyorsunuz, aranızda o zümreye mensup kişiler var. Oldu mu şimdi? İnsanlar tuttukları takımın aleyhinde de aşırı eleştiriden hoşlanmıyorlar. Öyleyse buna da dikkat etmek gerekmez mi?
Bir da adam pat diye “falanca şehirden adam çıkmaz.” Demiyor mu?
Diyenin yerine ben yerin dibine giriyorum. Vallahi çok ayıp.
Listeyi uzatmak mümkün. Gerek yok, siz zaten benden iyi buluyorsunuz sağlıklı iletişimin kaidesini, kuralını. Benim ki hatırlatmak sadece… Bir nevi malumu ilam.
Şunu da eklemeden bitirmeyelim yazıyı.
Bu kurallara sadece gerçek hayattaki sohbetlerde değil, sanal ortamda da uymalıyız.
Bazı paylaşım ve yorumlara bakıyorum da, sanki orada işler daha karışık!
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Erzurum Olay
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.